“HERKESE SAĞLIK HAKKI’’ DENİRKEN ZİHİNSEL ENGELLİ ERKEK ÇOCUKLARIN SOSYAL GÜVENLİK HAKLARI NE KADAR KORUNUYOR?
Yaşam hakkı en değerli insan hakkıdır. Bu hakkın korunmasında Devlet vatandaşa karşı sorumludur. Devlet her ne yapacaksa, öncelikle vatandaşı yaşatmak ve yaşatmak için her türlü önlemi almak zorundadır. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesinin (BMEHS) 10. Maddesinde yaşam hakkı için şu ifade yer alır: “Taraf Devletler her insanın yaşama hakkına sahip olduğunu yeniden onaylayarak engellilerin bu haktan etkin ve diğer bireylerle eşit koşullar altında yararlanmalarını sağlayacak gerekli tüm tedbirleri alır’’. Gerekli tedbirlerden biri de sosyal güvenlik hakkıdır, sağlık hakkıdır. Aynı Sözleşmenin 25. Maddesinde ise; Taraf Devletler engellilerin engelliliğe dayalı ayrımcılığa uğramaksızın ulaşılabilir en yüksek sağlık standardından yararlanma hakkını tanır, engellilerin sağlıkla ilgili olarak rehabilitasyon da dahil olmak üzere, cinsiyete duyarlı sağlık hizmetlerine erişimini mümkün kılmak için uygun tüm tedbirleri alır’. ifadesine yer verilmiştir.
Düzenlemelere ve söylemlere bakıldığında “herkese sağlık hakkı’’ verilmiş gibi görünse de engelliler için durum hiç de öyle değildir. Bugün yetişkin olan ancak bir işe girememiş, ailesiyle birlikte yaşadığından (abla, abi, anne, baba, yenge, enişte vb.) geliri yüksek çıkan zihinsel engelli bir vatandaş eğer malul değilse; genel sağlık sigortası primi (GSS) ödemek zorunda kalmaktadır. Kendine ait bir geliri olmayan bu vatandaş, ailesinin ödeyeceği prim ile herkese verilen sağlık hakkını kullanır. Birçok engelli ailesinin bu durumdan haberi olmadığı için, bu gerçeği bir nedenle hastaneye gittiklerine sağlık hizmeti alamayacaklarını hastanede öğrenmektedirler. GSS prim borçlarının olduğunu öğrenen bu kişiler, borçlarını ve aidatlarını ödemedikleri takdirde ne muayene olabilecekler, ne reçete yazdırabilecekler ne de ameliyat olabileceklerdir. Eğer cepten ödeyecek durumları yoksa durum daha da vahimdir.
Bu sorun kimin sorunudur? Cevap şu: Erkek engelli gençler ve onların aileleri sorunun merkezindedir. Ancak sorun hepimizin sorunudur, sorun tüm STK’ların, yetkililerin, hükümetin ve Devletin sorunudur aslında.
Gençlerin sosyal güvenlik hakkı mevcut uygulamada şu şekilde korunmaktadır: Lise ve üniversite mezunu olan çocuklar 2 yıl süre ile anne ya da babalarının sağlık yardımından yararlanmaya devam ederler. Anne veya babası üzerinden sigortalı olamayanlar için ise; GSS devlet tarafından ödenmektedir. Normal şartlarda bu çocukların bir işe girmeleri ya da lise mezunu olanların eğitimlerine devam etmeleri beklenir. 2 yıl bitiminde işe girememiş üniversite mezunu ya da 2 yıl içinde üniversiteye girememiş lise mezunu genç, artık GSS primi ödemeye başlayacaktır.
5510 Sayılı Kanuna göre; kız ya da erkek olduğuna bakılmaksızın malul olan ve evli olmayan çocukların anne-babaları üzerinden sağlık yardımı alma hakları bulunmaktadır. Ayrıca bu çocuklar vefat eden ana veya babaları üzerinden yetim aylığı da alabilmektedirler. Ancak bu haklardan yararlanmak için ilgili kanunda “Kurum Sağlık Kurulu kararı ile çalışma gücünü en az % 60 oranında yitirip malul olduğunun anlaşılması gerekmektedir‘’ ifadesi yer alır. Bu durumda engelli çocuklarımızın sağlık güvenceleri garanti altına alınmış gibi görünmekle birlikte uygulamaya geçildiğinde gerçek bir mağduriyet yaşanmaktadır.
SGK tarafından malul kabul edilmeyen engelli çocuklar; 18 yaşını doldurduklarında anne ve babalarının üzerinden düşürülmekte, engelli çocuğun hiç bir geliri olmamasına rağmen, hane içinde yaşayanların cebinden aylık GSS primi ödemek zorunda bırakılmakta, daha da vahimi bu çocuklar anne ve babalarının vefatı halinde yetim maaşına hak kazanamamaktadırlar.
SGK Sağlık Kurulu, mevzuat gereği zeka puanının (IQ düzeyinin) 50’nin üzerinde olan, çalışma gücü kaybı %60’ın altında olan Otizmli, Down Sendromlu, Zihinsel Engelli, Serebral Palsili engelli gençleri malul saymamaktadır. Engelli raporunda ‘’ağır engelli’’ ibaresi olsa dahi, IQ seviyesi 50’nin üzerinde ise bu çocuklar çalışabilir kararı almaktadırlar. Yapılan düzenleme ile ‘’malul’’ ifadesi yerine ‘’ağır engelliliğin’’ getirilmesi çözüm olmamıştır.
Maluliyetin, halen çalışmakta olan kişilerin sahip oldukları hastalık/engel nedeniyle çalışma gücünün kaybı sonucu verilen bir karar olduğu göz önüne alınırsa; hiç çalışmamış, çoğunlukla doğuştan engelli olan, engellilik raporu ile değerlendirilen bu gençler hakkında verilen kararlarda bir yanlışlık olduğu görülecektir. SGK yetkilileri de engellilik oranı ile çalışma gücü kaybı oranının aynı olmadığını ifade etmekteler ancak çözüm aşamasında bir şey yapılmadığı ortadır.
Korumalı İş Yerleri Yönetmeliğinde “istihdamı güç bireyler‘’ olarak tanımlanan bu gençler, haklarında vasi kararı alınan, askerliğe elverişli görülmeyen, ülke şartları düşünüldüğünde birinin gözetimi olmadan yaşamakta güçlük çeken bireylerdir. Üstelik özel eğitimin 20’li yaşlarda sonlandırılması, Avrupa düzeyinde ömür boyu eğitim olmaması ve kısıtlı sosyal hayata katılım nedeniyle; zihinsel yetersizliğin ilerleyen yaşa bağlı olarak arttığı da değerlendirilmelidir. Sosyal Devlet anlayışımızda, çalışıp çalışamayacağına bakılmaksızın boşanmış kadının, kız çocuklarının sosyal güvenlik hakları korunmakta ancak erkek zihinsel engelli çocukların hakları korunamamaktadır. Söz konusu engellilik olduğunda cinsiyet ayrımı yapılmaması insani bir yaklaşım olacaktır. Zihinsel engelli erkek çocuklarının da sosyal güvenlik haklarının devamının Sosyal Devlet anlayışımızda bir yer bulması ailelerin beklentisidir.
Şunu da ifade etmeliyim: Gelir seviyesi muhtaçlık sınırı altında kalan engellilerin engel oranına ya da malul olup olmadıklarına bakılmaksızın, 18 yaş üstü engelli maaşı (2022 Yasası gereği) bağlanmakta ve bu gençlerin sağlık sigorta primleri devletimiz tarafından ödenmektedir. Malul durumda olmayıp sırf muhtaç durumda oldukları için engelli maaşı alan bu gençler devlet güvencesinde iken, muhtaçlık sınırını aşan aynı engele sahip genç malul sayılmadığı için GSS primi ödemek zorunda kalmakta ve bu gençler yetim aylığına da hak kazanamamaktadır. Muhtaç durumda olan engelli erkeklerin çalışabilir olup olmadığı incelenmeden GSS primleri devlet tarafından ödenebiliyor ise muhtaç durumda olmayanların da anne babaları üzerinden sağlık yardımı devam edebilir. Yetim maaşı alma hakları korunabilir.
Engelli erkek çocuklarının da kız çocuklarında olduğu gibi anne babasının sağlık yardımından yararlandırılması çalışmalarının yapılması, zihinsel engelliliğin eşlik ettiği Yaygın Gelişimsel Bozukluğun, Serebral Palsinin, Down Sendromunun, bedensel ve zihinsel engelliliğe yol açan doğuştan metabolik hastalıkların zeka puanlarına bakılmaksızın malul hastalıklar olarak tanınması, sürekli ibareli raporu olan engelli çocukların yaşlanmaya bağlı engelliliklerinde artış olacağı göz önünde tutularak bu yönde bir düzenleme yapılması, özel duruma sahip istihdam edilmesi güç engelli çocuklarda maluliyet tespiti kriterlerinin yeniden belirlenmesi, 18 yaşını dolduran ancak çalışmayan çocuklarımızın anne ve babaları üzerinden sağlık yardımının devam ettirilebilmesi ve en önemlisi yetim maaşı alma şartlarından biri olan ''maluliyet oranının %60 ve üzeri olması‘’ şartının engelli çocukların lehine yeniden değerlendirilmesi için bir düzenleme yapılması engelli çocuk aileleri olarak beklentimizdir.
Maluliyet Yönetmeliğinin 3 yılda bir yenilenen ‘’hastalık listesi’’ içinde yer alan zihinsel yetersizlik hakkında; IQ düzeyinin 50 ve altında olması istenmektedir. İstihdamı güç birey tanımında IQ düzeyi hakkında bir ifade kullanılmadığı da göz önünde bulundurularak; hastalık listesindeki IQ puanının sınır zekâ seviyesi alt sınırı olan seviyeye çıkartılması ve Yönetmeliğe “IQ seviyesi 70’in altında olanlar’’ ifadesinin eklenmesi yerinde olacaktır. Sanırım 2013 yılında yenilenen hastalık listesinin yenilenme zamanı çoktan gelmiştir.
Çalışan tüm engelli çocuk anne ve babaları ''benim ölümüm halinde hiç değilse maaşım çocuğuma kalacak'' diye teselli bulurken bu uygulama ile tek tesellileri ellerinden alınmıştır. Elbette aileler olarak çocuklarımızın sosyal hayata katılımı kadar istihdama katılımları da önemlidir. Ancak bugün ülke olarak korumalı iş yerlerini aktif olarak hayata geçiremediysek, bu çocukların sosyal güvenlik haklarını korumak hepimizin boynunun borcudur. Bu çocukları sosyal güvenlik şemsiyesi altına alırken ‘’bütçeye gelecek ek maliyeti’’ düşünmek vicdanlara sığmayacaktır.
Ayşe SARI
Sağlık Hizmetleri Sendikası (SAHİMSEN) Kurucu Genel Sekreter
Engelliler Komisyon Başkanı
Türkiye Engelsiz Yaşam ve Sosyal Hizmet Vakfı (TEYVAK)Yönetim Kurulu Üyesi
bizim sesimiz olduğunuz için size çok teşekkür ederim.