Kimi kez: “Off! Ne kadar da şanssızım. Tüm aksilikler beni buluyor,” demeden edemem. Gerçi çok şanslı biri de sayılmam. Sizde benim gibi diyenlerden misiniz? Belki de bugün gününüz iyi geçmedi! Ya da canınızı sıkan şeyler oldu! Sahi tüm dertlerle baş etme yönteminiz ne? Her şeye karşın yaşama pozitif bakanlardan mısınız?
Ben mi? Ben mutlu olmama hakkımı kullanıyorum! Şöyle ki: Kapitalizmin dayattığı mutluluk safsatalarına inanmıyorum. Öyle ya! Reklamlarda, şurada burada “mutluluğun formülü” belleklerimize işlenmiyor mu? Televizyonu açıyorsunuz. Türlü türlü nesnelere sahip olmanın insanı ne kadar “mutlu” edeceği sloganları havada uçuşuyor... Gazeteyi açıyorsunuz. “Mutlu” bir yaşamın sırlarını okuyorsunuz... Arkadaşlarınızla buluşuyorsunuz. “Mutluluk içimizde” gibi kalıpsal sözlerle karşılaşıyorsunuz... O zaman :“ İyi de ben niye mutsuzum” demeden edemiyorsunuz kendi kendinize. “Bir eksiklik mi var bende “ diyorsunuz.
Mutlu olmak bir ödev mi
Mutlu olmak bir ödev gibi! Tabii ya! Karamsarlık kötü. Canınız sıkılamaz. Suratınız asılamaz. Çünkü mutluluk şövalyeleri üzerinizde mutlak bir egemenlik kuruyorlar... Mutsuzum diye söylemeye cesaret edemiyorsunuz! Çünkü çocukluğumuzdan itibaren mutlu olmamız gerektiğine ilişkin inançlarla büyüyoruz. Bunun için koşullarımızı iyileştirmeye çalışıyor, başarılı bir iş ve özel yaşam için didinip duruyoruz. Tek amacımız var. Mutluluk... Bu arada belki de mutlu olmamız gerektiğine inandığımız için mutsuz oluyoruz!
Mutluluk övgülerinin uçuştuğu bir toplumda eğer mutsuzsanız, kendinizi dışlanmış gibi duyumsuyorsunuz. Neden mutlu olamıyorum? Neden kötümserim? Neden içsel güdülerimi pozitif yönde harekete geçiremiyorum, diyorsunuz! Sahi, enflasyon, işsizlik, ulaşım, sağlık, eğitimde dağ gibi birikmiş sorunlarımız varken, mutluluk oyunu oynayanlara da şaşıyorum.
Hayat bir masal mı
Yoo, yoo! Mutluluğun önemli olduğunu yadsımıyorum. Aslında şuna itiraz ediyorum. Kapitalizm tüketimi artırmak için reklamlar yoluyla hayatın bir masal olması gerektiği algısını yaratıyor. Oysa yaşam diyalektik akmaz mı? Yaşam bir bütündür. Mutluluk ve mutsuzluk o akışın içindedir. Ne başarı ne de mutluluk zorunluluktur. Yalnızca bir olasılıktır. Başarısızlık ve mutsuzluk da öyle değil mi?
İnsanın mutluluğa odaklanması onun hep mutlu olması gerektiği anlayışını keskinleştiriyor. Sonra da hafif bir engel çıktığında, olabildiğinden daha fazla mutsuz oluyorsunuz. Hatta yaşama sevinci ve gücünü de kaybedebilirsiniz. Mutsuzluğu bahane edip daha çok kendinize eziyet edebilirsiniz öyle değil mi?
Mutluluk amaç değil
Evet, evet! Bu dünyada mutluluğu amaç olarak görmemek gerek... Aslolan mutsuzlukla baş etme yollarını öğrenmektir... Kaldı ki insan mutluluğun kollarına kendini çok bırakırsa, mutsuz olması da o kadar çoğalır. Mutluluğunu sağlığa bağlayan birisi grip olsa mutsuz olmaz mı? Ya da mutluluğu gençliğe bağlayan birisi gözaltlarında kırışıklık olsa yine mutsuz olur. Gerçi sağlığımızı yitirene kadar sağlığın, gençliğimizi yitirene kadar gençliğin değerini bilmiyoruz. O da ayrı bir konu.
Aslında şunu demek istiyorum. Yaşamımızda mutlu günlerin yerini mutsuz günler aldığında o günlerin değerini daha iyi anlarız. Çünkü zevklerimiz arttıkça duyarlılıklarımız da azalır. Hatta alışkanlık zevklerimizi öldürür desem, çok mu abartmış olurum, bilmem. Öyle ki, insan kendini haz ve zevkin kollarına bıraktığında zamanın nasıl geçtiğinin ayrımına varmaz. Ancak bir sıkıntının içindeysek zaman bir türlü geçmez. Aslında yaşamda gam ve tasa bitmez. Aksi olsaydı can sıkıntısından ölürdük değil mi?
Mutluluğa yüklediğiniz anlam ne
Elbette insanın karnının tok, sırtının pek olması bir gereksinimdir. Ancak kimi insan her şeyin çoğunu ister. Kimi insan ise ya geçmişte yaşayarak mutluluğu arar. Ya da geleceği düşleyerek... Örneğin, gelecekle ilgili hedefler koyabilir önüne. Kimimiz için mutluluk aşktır. John Locke: “ İnsan Anlığı Üzerine Deneme” kitabında yaşamda en yüksek zevkin mutluluk olduğunu söyler. Bence bunun yolu sevgidir. Ne yazık ki bu toplumda sevmenin ne olduğu yeterince öğretilmiyor bizlere. Hep “ideal” olanı arıyoruz. Oysa hiçbirimiz mükemmel değiliz. Eksikliklerimiz, zaaflarımız, zayıflıklarımız var. Aslında insanlığın kusurlarını taşıyoruz içimizde.
Demek ki, narsist olmadan, kendimizi kusursuz ve mağdur görmeden, kendi kendimizi haklı çıkarmaya uğraşmadan hayatı ve insanları olduğu gibi kabul etmek gerek. Bu da yaşamla mücadele etmenin bir biçimi değil mi?
Çok mutsuzum
Elbette mutluluk için uğraşmak birey ve devlet için bir hak olabilir. Ancak yaşam devinimdir. İnsanın yenilenmesi ve değişmesi için zıttına gereksinim vardır. Bu nedenle insanın sürekli hoşnutluk içinde olması ya da istemesi kişiyi tüketebilir. İnsanın kendini yenileyebilmesi için kendine bir yaşam alanı yaratması gerekir. Sözün özü, acıları, felaketleri anlamlandırabildiğimiz, ders çıkarabildiğimiz oranda değişiriz. İnsan kendini değiştirebildiği oranda mutludur. Öyleyse mutlu olmama hakkımı kullanıyorum.
Çok mutsuzum, diyorum. Ya siz?