Babamı toprağa vereli yirmi iki gün oldu. Acım derin. Bir de üstüne dün gazetede Yusuf Dede’yle ilgili haberi okuyunca bir kat daha katmerlendi.
Bastonsuz yürüyemeyen seksen iki yaşındaki Yusuf Dede, komadan yeni çıkan eşi için elinde “evde bakım hizmeti alabilir” raporu ile aile hekimine gidip reçete yazdırmak istiyor. Doktor hastayı görmeden ilaç yazmak istemediği gibi bir de polisi arıyor. Hadi diyelim ki doktorlara karşı artan saldırılardan korktu da aradı ama bu kadar yaşlı bir insandan ne zarar görebilirdi? O da yetmiyor gelen polisler adamcağızı yaka paça sağlık ocağından çıkarıp bir de biber gazı sıkıyorlar yüzüne. Yahu adamcağız seksen iki yaşında! Genç insanlara sıkıldığında bile neler yaşıyorlar. Kim bilir onun ne hastalıkları var bu yaşınd?. Belki de astım hastasıydı. Ama yok; o da yetmiyor ters kelepçe takıyorlar. Sonra da apar topar ekip aracına bindiriyorlar. Tabii ki o yaşta bir insanın kalbi tüm bu geçirdiklerine dayanamayıp duruyor…
İçim bir kez daha yandı…
Biz yaşlılara karşı ne zaman bu kadar acımasız olduk? Onlar korumasız bebekler gibidir oysa. Pamuklara sarılıp bakılması gerekenlerdir.
Benim babamın rahatsızlığının ilk evrelerinde gittiğim aile hekimi “Herkesin bir yaşı var, belli bir yaşta artık babanız,” dediğinde kendisine kızmıştım. Ama istediğimiz zaman evimize muayeneye de geldi, babamın ilaçlarını da o gitmeden yazdı. Zaten elimizde Yusuf Dede’nin elindeki gibi “evde bakım hizmeti alabilir” raporu vardı. Göreviydi aslında ama bakın yazarken minnet duygularıyla yazıyorum.
Bu bir devlet hastanesi olsa anlayacağım hastayı görmeden işlem yapılmamasını. Oysa sağlık ocağında aile hekimi bunu yapan… Yani devlet sizin ailenizi o doktora emanet edip sen bu aileden sorumlusun demiş. Bu kadar basit…
Bir devlet hastanesindeki bir branş doktorumuz her zaman annemle babamın ilaç ve bez raporlarını büyük bir incelikle yazmıştır. İşte onun görevi değil aslında. Ama doktorluğunun yanında insani yönü ağır basıyor. Beni öyle büyük yüklerden kurtardı, kurtarıyor ki. Allah bin kez razı olsun diyorum. Aynı hastanede iki doktor, babam için aile hekiminden ve muhtardan yazı istediler. Uğraştım, aldım, götürdüm. Meğer babamla başka bir branş doktorunun ilgilenmesi gerekirmiş. Bir doktor, yok aile hekiminden yazı alınacak, diğer doktor yok muhtardan alınacak diye bir sürü polemik yaşatmışlar git gel yaptırmışlardı bu süreçte bir de bana.
Belli bir yaşa gelmiş yani ömürlerinin sonuna gelmiş insanlar, bir nevi eziyete hatta Yusuf Dede’nin olayında olduğu gibi işkenceli ölüm gibi sonuçlara maruz kalmamalı kesinlikle. Hastalar nasıl bilinçlendirilmeye çalışılıyor, doktorlara yapılan şiddetlerin önüne geçilmeye çalışılıyorsa aynı düşünceler doğrultusunda doktorlar ve polisler de bilinçlendirilmeli, eğitilmeli.
Yaşlılar, bebek gibi oluyorlar demiştim ya; iki buçuk yıl yatalak babama bakan biri olarak bunu fazlasıyla gördüm. Herkesin ailesinde yaşlıları vardır mutlaka. Onların davranışları bazen insana ağır gelebilir. Düşünsenize bir bebek bakımı ne kadar zordur. Üstelik koca bir bebek olunca. Onun için de sevgi ve sabır, kendini yaşlının yerine koymak gerekiyor.
Eğer bu yapılamıyorsa ne evlat olunur ne de kutsal meslek sahibi…
Gerisi boş…
Rahmetle Yusuf Dede…
Ceyda Sevgi Ünal