BU HAYATTA BEN DE VARIM ÜZERİNE

Sabaha karla uyanmak ne güzel... Evreni incitmeden, usul usul yağmış, ağaçların, dalların, çatıların, arabaların üstüne... Kalp kırmadan sevmelere elimi uzatıyorum...

Kulaklarımda Beethoven ‘in Ay Işığı Sonatı... Aklım Ali Haydar Koyun’un yazdıklarında…

Dört yaşındayken yakalandığı romatizma hastalığı nedeniyle eğitim hayatını yarıda bırakmak zorunda kalan, sonradan dışardan okuyarak kendini geliştiren, engelsiz bir dünya için mücadele eden sevgili Ali Haydar Koyun’un “Bu Hayatta Ben de Varım” (1) kitabını zevkle okudum. 

Koyun, toplumsal yaşamda engellilerin karşılaştığı sorunları tek tek masaya yatırıyor…  Son yıllarda dünyada ve Türkiye’de engellilerle ilgili politikalarda büyük bir ivme var. Engellileri de yaşamın içine alan yaklaşımlar benimseniyor, ilgili yasalar çıkarılıyor. Ancak bunlar, gerçekte “söylem” düzeyinde kalıyor, çoğu uygulanmıyor. Engelliler Haftası’nda yapılan etkinliklerde politikacıların şov yapması mı dersiniz? Ya da engellileri anlamak için tekerlekli sandalyeye oturanların yaptıkları seremoniler mi  dersiniz? Oysa empati yapabilmek için ne şova gereksinme var ne de tüm bunların gözümüzün içine sokulmasına…

Aslolan bir kişiyi anlamak için onunla özdeşim kurmak ve yaşadıklarını hissedebilmektir. Ali Haydar Koyun, “hissedebiliyorsak varız” diyor. Ne yazık ki, günümüz insanı için  imaj önemli. Ha bire kişisel niteliklerimizi ön plana çıkartıyor, başkalarının üstünde bıraktığımız etki bizim imajımız oluyor. “Yaşlıları, güçsüzleri, engellileri düşünüyoruz, anlıyoruz” diyerek yalnızca “iyi” ve “olumlu” bir görüntü elde etmeye çalışıyoruz.

Koyun, bu samimiyetsizliği gerek somut yaşamdan gerekse basın ve medyadan topladığı haberlerle gözler önüne seriyor. Bu arada engellilerin nasıl mağdur edildiğinin altını çiziyor. Bu kimi kez, bir ulaşım aracında rampa  açılmadığı ya da otobüs sürücüsü görmezden gelip gittiği için bir tekerlekli sandalyeli oluyor… Kimi kez, komşuları engelli rampasının yapılmasını reddettiği için evde hapis hayatı yaşayan başka bir engelli… Kimi kez ise babasının, ağabeyinin ya da bir yakınının taciz ve tecavüzüne uğrayan engelli çocuk ya da kadın…

İnsanların duyarsızlığına çarpık kentleşme ve plansız yapılaşma da eklenince sorunlar katlanarak artıyor. Kentlerimizde konutlar, kamu binalarını, parklar, restoranlar, tiyatro ve sinemalar vb. yerler engelliler düşünülmeden yapılıyor. Tüm bunlar engellilerin yaşam kalitesini düşürüyor. Koyun, 5378 sayılı Engelliler Kanunu’nda yer alan erişilebilirlikle ilgili yükümlülüklerin neden yerine getirilmediğini, bu sürenin niçin uzatıldığını, toplu ulaşımda yaşanılan sorunları, yasalar ve yönetmeliklerde erişilebilir bir kent tasarımı varken, uygulamada karşılaşılan aksaklıkları dile getiriyor.

Bunun yanı sıra, Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT) ‘daki eşitsiz uygulama ve ayrımcılıkları, TOHAD’nin ( Toplumsal Haklar ve Araştırma Derneği) engellilere yönelik her türlü şiddet raporundaki çarpıcı sonuçları anlatıyor. Raporda yer alan, engellilere yönelik olarak her türlü fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsel saldırıların en çok aile bireyleri ve yakınlarından gelmesi çok dikkat çekici gözüküyor. Bu tür şiddet biçimlerinin örtülü kalmaması, idari, hukuki başvuru ya da ihbarların yapılması, engellilere her türlü desteğin verilmesi, STK’larla işbirliğine gidilmesi, kamu kurumlarında bir veri tabanı oluşturulması, kamu personeli ve ailelere eğitim verilmesi belli başlı başlıklardan bazıları…  

Bu arada çocukluktan itibaren fiziksel “tam” lığın yüceltildiği, güzel görünüm, “sağlıklı” beden anlayışına tapıldığı, “ideal güzellik” uğruna bıçak altına yatıp yalnızca göze hoş görünmenin tavan yaptığı günlerden geçiyoruz. Ali Haydan Koyun, basın ve medyadan derlediği trajikomik olaylara da yer veriyor kitabında. Bunlardan biri de, temsili yapılan düğün törenleri…

Kitapta sözü edilen down sendromlu Yasemin’i düşünüyorum. Birdenbire göz göze geliyoruz… Bakışları öyle kirlenmemiş ki, kapitalizmin kaba ve çıkarcı aşk mantığını reddediyor… Her türlü değer yitiminin çılgınca belleklerimizi kuşattığı bu çağda bir gecelik aşklar için değil, bir ömür boyu sürecek aşklar için şiirler yazıyor… Beğendiğin insana kur yapmanın rakamlara indirgendiği bu günlerde o, “aşk için ölmeli” diyor…

Öyle ya! Bu dünyanın firavunlarına göre: “ Engelliler sevemez, aşık olamaz, evlenemez, yuva kuramaz.” Bu hız ve haz çağında, onların söyledikleri bizler için bir teraneden ibaret yalnızca…  Bu dünyayı “sağlamlığın” mabetlerinde dizayn edenlerin ayrımcı, eşitsiz, dışlayıcı dünyasını kabul etmiyoruz. Bizler kendi tarihimizi kendimiz yazacağız.

Şimdi soğuğa inat güneş açtı... Down sendromlu Yasemin, kışın ayazında bir serçe gibi usul usul yürüyor bana doğru... Kulağımda piyanonun sağaltıcı müziği... Beyaz... beyaz... beyaz... Ruhumu kirleten tüm aymazlıkları unutturuyor... Yasemin’in elinden tutuyorum... Yürüyoruz yemyeşil ormanlara doğru...

Dipnotlar:

  1. Ali Haydar Koyun, Bu Hayatta Ben de Varım, İstanbul, Az Yayıncılık, 2020