27 ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesi’nin 16.maddesinde “Hakların güven altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplumda Anayasa yoktur” der. Yine bu bildirgeye göre toplumun tüm kamu görevlilerinden, görevleriyle ilgili olarak hesap sorma hakkı vardır. Egemenlik ilkesi, ulustadır. Hiçbir kuruluş ya da hiç bir birey ulustan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanamaz. İnsanlık tarihinin 17 maddelik bu önemli bildirgesi; eşitlikten, hakların güvencesinden, baskıya direnme hakkından, düşünceyi ifade edebilme özgürlüğünden söz etmiştir.
16 Nisan 2017 tarihinde ülkemizde yapılacak olan referandumda, halk neyi oylayacağını biliyor mu? Bilen bir kesim olduğu kadar bilmeyen önemli bir kesim var. Pek çok kişi sorunu ‘particilik’ düzeyinde kavrıyor. Bir yurttaş olarak 18 maddeyi okuyup anlamaya çalıştım. Okurken, hukuksal yazılmış anayasa maddelerinin herkesçe anlaşılabilir olduğunu düşünemedim. Kanımca birkaç maddeyi okumak bile, 18 maddenin tek adam rejimine çıktığına işaret ediyor.
18 maddenin 5.maddesi, 2709 sayılı Kanunun 87. Maddesi’ndeki değişikliği içerir. 87.madde, Bakanlar kurulunu, bakanları denetlemek görevini TBMM’ye vermiştir. Oysa 18 maddenin 5.maddesi; TBMM’nin Bakanlar ve Bakanlar Kurulunu denetleme yetkisinden söz etmezken, Bakanlar Kurulu’nun belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarması yetkisini de kaldırmıştır. Bunun anlamı, yasama organı olan TBMM’nin yürütmenin emrine girmesidir. Burada, kuvvetler ayrılığı ilkesinin yok olduğu açıkça görülür. Fıransız İnsan ve Yurttaşlık Bildirgesi’nin 16.maddesinde sözü geçen, “kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa yoktur” sonucuna rahatlıkla varılacaktır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, bir toplumda tek adam düzenlerine geçmenin önemli engellerinden biridir. ABD başkanlık sisteminde, yasama ile yürütme arasında kesin ayrılıklar varken; yasamanın yürütmenin emrine sokulması tek adam rejimine geçiştir. Yürütme organında olan cumhurbaşkanı, TBMM’nin onayı olmadan bakanları atayabilecektir. 1789 Fıransız Devrimi ile dünyada kırallık, padişahlık, çarlık gibi monarşi rejimlerine son verilmiştir. Bu yönüyle Fıransız Devrimi, burjuva niteliğine karşın tarihsel olarak ilerici kabul edeceğimiz, arkasında durmamız gereken bir devrimdir. Ülkemizde de TBMM’nin anlamı, saltanat rejiminin son bulmasıdır. Dünya, tek adam rejimlerinin bataklığından çıkmaya doğru ilerlerken, önümüze başkanlık sisteminin getirilmesi, tarihin geriye sarılmasıdır. Ne var ki, nehirler tersine akmaz.
TBMM şu anda, yasaları yapan organdır. TBMM’nin gönderdiği bir yasa teklifi, cumhurbaşkanından geri dönse de TBMM, bu yasayı şimdiki durumda kabul edebilir. Yeni durumdaysa, cumhurbaşkanından geri dönen bir yasayı TBMM’nin kabul etmesi için, “üye tam sayısının salt çoğunluğu” gerekli kılınmıştır. Bu güçleştirmeyle yine yasamanın yetkileri tırpanlanmıştır.
Bildiğimiz gibi Meclis, her yıl üç ay tatile girer. Bu tatil arasında; Bakanlar Kurulu gerekli görürse, toplantı istemini cumhurbaşkanına iletir, cumhurbaşkanı da toplantı çağrısı yapar. Yeni durumda Bakanlar Kurulu’nun böyle bir istemi olamıyor. Ara tatillerde, yalnızca cumhurbaşkanı toplantı çağrısı yapabiliyor. Bakanlar Kurulu’nun devre dışı bırakıldığı bir durum daha.
Gensoru; milletvekillerinin, hükümet ile bakanları denetleme yollarından biridir. Ülkemiz tarihinde gensoru ile düşürülen hükümetler olduğu gibi, gensoru ile istifa etmek zorunda kalan bakanlar olmuştur. 1977 yılında Chp gurubu adına Altan Öymen, o dönemin başbakanı Süleyman Demirel için gensoru önergesi vermiştir. Önerge kabul görünce Süleyman Demirel Başbakanlığındaki hükümet düşürülmüştür. 3 Eylül 1980 yılında yapılan oylamada, Necmettin Erbakan’ın verdiği gensoru önergesinin kabul edilmesi sonucunda; Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen düşürülmüştür. Mesut Yılmaz hükümeti, İçişleri bakanı olan Mehmet Ağar, Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer gibi isimler de; gensoruyla denetlemeler yoluyla görevlerinden alınmışlardır. Denetleme, devletin olanaklarını halkın zararına kullanmanın önüne geçmek için olmazsa olmaz bir yoldur. 2709 sayılı kanunun 98. maddesi; “TBMM’nin bilgi edinme ve denetleme yolları” başlığı altında, TBMM’nin hangi yollarla denetleme yapacağını açıklamıştır. Yeni değişiklikle, 98. maddede, “TBMM’nin bilgi edinme ve denetleme yolları” başlığı kaldırılmıştır. Yürütme organının, Yasama organınca hukuksal olarak denetlenmesi maddesi, başlıksız bırakılmıştır.
98. maddenin değişikliğe uğramamış halinde, aynen şöyle yazmaktadır: “TBMM soru, meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.”. Yeni durumda nasıl bir değişiklik yapıldığına bakalım : “TBMM; meclis araştırması, genel görüşme, meclis soruşturması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.” Görüldüğü gibi en korktukları “gensoru” yeni durumda yazmamaktadır. Eski durumda soru, yazılı ya da sözlü olarak başbakana ya da bakanlara sorulurken; yeni durumda başbakana soru sormak kaldırılmıştır. Milletvekilleri ancak cumhurbaşkanı yardımcılarına ve bakanlara yazılı soru yöneltebileceklerdir. Görüldüğü gibi tüm yetkileri kendinde toplamasına karşın, cumhurbaşkanına soru sorulamayacaktır. Cumhurbaşkanı, denetlenebilir olmaktan çıkarılmıştır.
Eski durumda cumhurbaşkanı seçilebilmek için “doğuştan Türk vatandaşı olmak koşulu”, “Türk vatandaşı olmak koşulu” ile değiştirilmiştir. Sonradan Türk vatandaşı olan yabancılara, cumhurbaşkanlığı makamı böylelikle açık hale gelmiştir. Böylesi bir değişikliğin yapılması işkilli bir durumdur.
Eski durumda madde 104’te, cumhurbaşkanının görevleri sıralanırken; cumhurbaşkanı devletin başıdır denilmektedir. Yeni değişiklikle cumhurbaşkanı, devletin başkanı olmuştur. Yine madde 104’te; cumhurbaşkanını görevleri arasında; bakanlar kurulunun kabul ettiği kanun hükmünde kararnameleri, sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilanlarını çıkarmak varken; yeni değişiklikle bakanlar kurulu devre dışı bırakılmış ve “cumhurbaşkanlığı kararnamesi” diye bir yetki getirilmiştir.
Miletvekili yaşının 25’ten 18’e düşürülmesi, milletvekili sayısının 550’den 600’e çıkarılması üstünde durmayacağım. Yukarıda birkaç maddeyle üzerinde durduğum noktalar, “güçlü bir meclis” diye ortaya atılan iddiayı çürütmektedir. Tersine, göstermelik bir meclis karşımıza çıkmaktadır. Güçsüzleştirilmiş bir meclis, yürütmenin emri altında olan meclistir.
Sonuç olarak başkanlık sistemi ile, yurttaşların egemenliği sona erecektir. Anayasa yerine tek kişinin monarşisi yürürlüğe girecektir. En kötüsü de cumhurbaşkanı hiçbir biçimde denetlenemeyecektir. Emperyalist emellere ülkeyi teslim etmenin en üst yolu açılmıştır. Sonradan Türk vatandaşı olan bir yabancı, bu ülkenin cumhurbaşkanı olabilecektir.
İyi düşünüp doğru karar vermek; hiç bu kadar gerekli olmamıştı bize.