Sandık güvenliği, mühürsüz oy meselesi, umudunu kaybetmiş vatandaş

16 Nisan tarihinde yapılan referandumla Cumhuriyet tarihinin en önemli virajlarından birini alıp Cumhurbaşkanlığı seçim sistemine geçtik. Referandumda yaşanan mühürsüz oy meselesi ayyuka çıkınca insanlarda doğal olarak sandık güvenliği, verdiği oyun başına bir şey gelip gelmediği kuşkusu oluştu.

Bu kuşkuların ne kadar yerli yerinde olup olmadığı için ilk önce seçim sisteminin nasıl olduğuna bakalım. 16 Nisan referandumunun da diğer seçimlerde olduğu gibi her sandığın başında bir sandık başkanı ve parti temsilcileri oluyor.

Yani x sandığın başında AKP, CHP, HDP ve MHP nin belirlediği siyasi parti temsilcileri oluyor. X sandıkta verilen tüm oylar sandıklar kapandığında sandık başkanı ve siyasi parti temsilcileri gözetiminde sayılarak sonuçlar il ilçe seçim kurullarını gönderiliyor. Aynı şekilde x sandıkta çıkan tüm sonuçlar o sandığın başında bulunan siyasi parti temsilcisi tarafından kendi partisine bildiriliyor. Örnek: xxx Sandıkta görevli CHP temsilcisi görevli olduğu sandıkta CHP’ye ve diğer partilere çıkan oyların sayısını kendi partisinin il ilçe başkanlığına bildiriyor. İl ilçe başkanlığı ise bu sonuçları genel merkeze iletiyor. Parti temsilcileri aracılığıyla sandıklarda çıkan sonuçlar partilere iletildikten sonra partilerde çıkan bu sonuçları YSK’nın verileriyle karşılaştırıyor.

Yani seçimlerde sadece YSK değil tüm partiler verilen oy sayılarını kendi temsilcileri aracılığıyla öğrenebiliyor. Bununla birlikte bağımsız kuruluşlarda var. Örneğin Oy ve Ötesi platformu bağımsızlığı ve şimdiye kadar gösterdiği tarafsızlıkla bilinen bir platform. Oy ve Ötesi 16 nisan referandumunda kendi verileriyle YSK nın verilerini karşılaştırmış arada 100 bin oyda uyuşmazlık tespit etmiş. Bu 100 bin oyun seçim sonucuna etkisi ise %0,01 imiş. 50 Milyon oyun kullanıldığı düşünüldüğünde 100 bin oydaki uyuşmazlık gayet anlaşılır bir rakam. Kaldı ki bu uyuşmazlığın seçim sonucuna etkisinin %0,01 olduğunu bizzat Oy ve Ötesi söylüyor.

Gelelim oyların çalınması meselesine. Sistemin işleyişi bu şekildeyken x sandıkta oy çalınacaksa o sandığın başında bulunan tüm siyasi parti temsilcilerinin AKP, CHP, HDP ve MHP’nin işbirliği yapmış olması gerekir. Teorik olarak böyle bir işbirliğinin olmasının imkansız olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

Gelelim mühürsüz oy meselesine. Burada YSK nın bariz bir hatası var elbette. Aynı şekilde bu hatanın bir başka ortağı ise mühürsüz oyların verildiği sandık başında bulunan parti temsilcilerine de ait. Hadi o sandığın başında bulunan AKP temsilcisi hatayı veya yapılan kasti işlemi anlamadı. CHP temsilcisini neden ses çıkarmadı? Hadi CHP temsilcisi ses çıkarmadı HDP temsilcisi neden ses çıkarmadı?

Ne diyordu şarkıda “Masum değiliz hiç birimiz.”

Bu duruma YSK ne diyor?

Oy pusulaları ve ve verilen oylar gerçektir. Sandık görevlilerin yaptığı hata seçmen iradesini yok saymamıza neden olamaz.

Verilen bu cevap yeterli mi? Kısmen evet. Kendi adıma ben YSK nın yerinde olsam seçimi baştan yenilemek değil de mühürsüz oyların verildiği sandıkları tespit eder oralarda yeniden seçim yaptırırdım. Ha yapılan bu seçim secim sonucunu değiştirir mi. Bana göre yine değişen bir şey olmazdı.

Tersten düşünelim. Sandıktan Evet değil de Hayır çıksaydı YSK mühürsüz oy nedeniyle seçimi yeniler miydi? Hiçbir birimizi kandırmayalım elbette yenilerdi. Yok yenilemezdi diyen varsa Türkiye’de değil de İsveç’te falan yaşıyor olmalı. Diyelim sandıktan %51 hayır %49 evet çıktı YSK seçimi yeniledi. Bu sefer emin olun %51 olan hayır en az %55 olurdu.

Buradan nereye gelmek istiyorum. %51 e %49 luk sonuç çok anlamlı bir sonuç Bu sonucu çok zorlamamak gerek. Çıkan sonuç öyle manidar bir sonuç ki ne kazanan sevinebiliyor ne kaybeden üzülebiliyor.

Hani olacak değil de hadi seçim iptal edildi diyelim. Bu sefer Evet bloğu kazandığımız seçimi iptal ettirdiler diyerek mağduru oynayacak. Yapılan yeni seçimde %51 e 49 luk her iki tarafın tepesinde Demokles'in kılıcı gibi duran manidar sonuç Evet bloğunun lehine en az %55 le kazanılır.

Burada ne YSK’nın ne bir başka partinin savunuculuğunu yapmıyorum. Yaptığım şey sadece basit bir durum tespiti yapmak. Vatandaşın haklı olarak verdiği oyun güvenliğinden duyduğu kuşkuyu anlıyor ve ona seçim sistemin işleyişini anlatıyorum. Bu seçim sistemi ortadayken kimse öyle seçim sonucunu değiştirecek oy hırsızlığı yapamaz. Zaten dikkat ederseniz siyasi partilerde YSK nın sonuçlarıyla bizim sonuçlarımız çakışıyor da demiyor. Ha hiç mi oy hırsızlığı olmuyor? Elbette ki oluyor ama bu sistemde sonucu değiştirecek bir hırsızlığın yapılması imkansız bir durum.

Yok eğer seçim sonucunu değiştirecek hırsızlıklar var diyen varsa çıksın bu sistem içerisinde nasıl yapıldığını anlatsın. Makul, mantıklı bir izahta bulunan biri olursa savunduğum görüşten tereddüt etmeden geri adım atacağıma emin olabilirsiniz.

Hatta şunu da söyleyeyim. Çıkan sonuç beni kişisel olarak mutlu eden bir sonuç olmasa da kendimi bu sonuca saygı duymak zorunda hissediyorum. Başta da söyledim. Bu sonucu çok zorlamak sonuçtan memnun olmayanların yarın daha büyük memnuniyetsizlik duymalarına neden olur.

Gelelim seçim sürecinde siyasilerin gazına gelen yurdun insanına. Bunu yazmasam kesin ölünce gözlerim açık gider.

Evet bloğu en üst perdeden “Hayır” oyu verenleri teröristlerle aynı safta olmakla suçladı. Ben bu söylemin ilk söylendiği gün bunun siyasi bir söylem olduğunu bu lafı söyleyenlerin bile buna inanmadıklarını ama safları sıklaştırma yada bu söylemden siyasi bir çıkar sağlamak amacıyla siyaseten yapılmış bir hamle olduğunu söyleyip, vatandaş olarak toplumu ayrıştıran bu laflara fazlada itibar edilmemesi gerektiğini söylemiştim.

Şimdi Hayır oyu veren komşusuna, iş ortağına, can yoldaşına, ilk okul arkadaşına “hain” diyen yurdun insanına şunu soruyorum. Ne oldu? Hayır oyu veren teröristlerle aynı saftadır diyen üst perde seçim sonuçlarının açıklandığı akşam ekranlara çıkıp “Evet” oyu verende “Hayır” oyu verende bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır dedi mi demedi mi?

Yani siyaseten söylenmiş ve söylenenler tarafından bile doğru olmadığı bilinen bu laf aynı siyasi zekayla tersten bir manevrayla geçersiz kılındı. Peki siz hayır oyu veren komşunuza, can yoldaşınıza, öz be öz kardeşlerinizin yüzüne bakarken gaza gelip onları hain ilan etmenin ne kadar yanlış, geçersiz, akla mantığa uymayan bir şey olduğunu anlayabildiniz mi? Muhtemelen yine anlamamışsınızdır. Ama belki bu sözler üzerine biraz düşünürsünüz.

Aristo’ya ithaf edilen bir söz “sevdiklerinizle siyaset yapmayınız. zira siyaset dostlukları zedeler.
siyasetçiler yollarına devam ederken, siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız.” Der. Biraz siyasete, biraz yurdun insanına laf çaktık. Bundan Aristo amcada payını alsın. Ben öyle nam salmış kişilerin söylediği her lafı doğru kabul eden biri değilim. Aristo amca sevdiklerinizle siyaset yapmayın diyor.

Oldu canım sevdiklerimizle siyaset yapmayalım. Sevmediklerimizle zaten hiç siyaset konuşamayız biz öyle kimseyle siyaset konuşmadan kendi kendimizle konuşup duralım.

Bir şeyin olurunu olmazını anlamak için Aristo olmaya gerek yok. Düz mantık ve tecrübeye göre insanın sevdiği kişilerle her şeyi konuşacağını anlaşacağını söyler. Ama biz konuşmak yerine boğuşmayı tercih ettiğimizden fikirler yerine sidik yarışına girdiğimizden ve daha da önemlisi yaşamımızın büyük kısmını birlikte geçirdiğimiz ve bundan sonrada yaşamımızın geri kalan kısmını birlikte geçireceğimiz insanları anlamak yerine hayatımız boyunca yüzünü dahi görmediğimiz siyasetçilerin siyasi çıkar uğruna söylediği lafları imanın gereği olarak kabul ettiğimiz için sevdiklerimizle konuşamıyor boğuşuyoruz.

Sonra evli evine köylü köyüne gidince de bizler sap gibi ortada kalıyoruz.