Bu bayram sızlanmayayım yine dedim ama bayram, acil kararla alınan seçimle birleşince payıma ister istemez anılara yolculuk yapmak düştü.
Annem, bayramlarda bana ve kardeşime elbise dikerdi. Konfeksiyon olmadığı için o zamanlar bu iş annelere düşerdi çoğunlukla. O da kendine göre bir kumaş bulur, elbiseyi diker bize giydirirdi. Aklım erdikten sonra genellikle beğenmediğim giysileri içim içimi yiyerek giyerken bir bayram öncesi annemin desenini hiç beğenmediğim bir kumaştan bana elbise dikmeye başladığını gördüm. Bu kez susamadım ve böyle bir elbiseyi giymeyeceğimi, boşuna dikmemesini, benim de seçme hakkım olduğunu söyledim. Annem beni dinlemeyerek provasız dikmeye devam etti. Elbisenin eteği kloştu. Böyle kesimlerin, sarkma ihtimali için eteği bastırılmadan bir süre asılı durması gerekirmiş. Annem elbisemi duvara asıp evimize her gelene “Allah aşkına şunun deseninin nesi var? Bak yol yol ne güzel,” dedikçe “Ben yol yol desen istedim mi anne?” diye sordum. Haklı olarak da yanıt bekledim. Ama annem sadece o zamana kadar diktiklerini, yaptıklarını anlatıp duruyordu gelen gidene. Evimize gelenlerin yanı sıra tabii o ittifakta babam ve her şeye “Olur,” diyen kardeşim de vardı.
Ben kazandım; direndim, giymedim o elbiseyi. Bayramda bir yere gitmeme cezası da umurumda olmadı. Sonraki bayramlarda kumaş seçimi bana bırakıldı ama.
O zamandan beri dayatılana hep karşı durdum. İsyankâr dediler, burnu büyük dediler. Dediler, dediler… Oysa sadece hakkım olanı istemiştim. Seçme hakkımı…
Bugün de aynı isteğim ve kararlılığım devam ediyor. Bir vatandaş olarak engelsiz, kurallarına uygun, son dakika sürprizsiz bir seçim ortamı istiyorum ki seçme hakkımı istediğim gibi kullanayım, ağzımın bayram tadı bozulmasın.
Çok şey mi istiyorum?
Ceyda Sevgi Ünal